THE DIG | CAREY BENİM KÜÇÜK PRENSESİM
Merhabalar!
Bugün bir arkeoloji filmi ile karşınızdayım.
Carey Mulligan, bu kadına ayrı bi hastayım açıkçası. Muhteşem Gatsby'den ziyade Çılgın Kalabalıktan Uzak filmi ile gönlüme taht kurmuş, küçük yüzüyle beni kendine hayran bırakmış bi oyuncu kendisi.
Carey hakkında daha çok şey yazabilirim fakat konumuz The Dig.
The Dig, 1939'un İngiltere'sinde 2. Kurtuluş Savaşı'ndan biraz önceyi anlatan bir film. Britanyalı eşini kaybetmiş dul bir kadın olarak karşımıza çıkıyor Bayan Pretty. Kendini yetiştirmekte olan kazıcıdan bir araziyi kazmasını ister. Bu kazıcıya Bayan Pretty arkeolog dese de Bay Brown kendisine kazıcı denilmesini istiyor. 8. Henry'in zamanında oraya gelip kazı çalışması yapıyor fakat ne çıkardı ne oldu ne bitti kimse bilmiyor. Bayan Pretty ise hisleri doğrultusunda burayı kazdırmak istiyor. İşte o zaman çok önemli bir keşfe adım atıyorlar.
Bayan Pretty, 12 aydır bu bölge de küçük çocuğu ile yaşamakta. Daha önce kocası evlenme teklifi etmiş fakat Bayan Pretty henüz evlenemeyeceğini babasına bakması gerektiğini söyleyerek reddetmiş. Bayan Pretty'in babası vefat ettiği zaman eşi tekrar evlenme teklifi etmiş ve kabul etmiş. Bunun üzerine her yaş gününde Bayan Pretty'e evlenme teklifi edermiş. Bay Frank, Bayan Pretty'in eşi bir albay ve asker de ölüyor diye hatırlıyorum. Yanlış bilgi olmasın ama o konuyu çokta anlayamadım.
Bay Brown kazılara başladığı zaman buraya talip çıkan bir çok müze müdürleri çıkıyor burada en sevdiğim detay Bayan Pretty'in, Bay Brown'un kararlarına bırakması. Çok güzel bir incelik bu. :) yoksa oyuncuyu ayrı bir sevdiğimden değil..
Kamera açıları, çekimler beni rahatsız etmedi çok güzel ve akıcıydı. İşleyişi de açık, kendini seyrettirmeye meyilli bir işleyiş tarzı vardı konuyu anlamaktan korkmadan rahatça güzel bir arkeoloji filmine yolculuğa çıkıyorsunuz. 28. Dakika da hemen başlıyor film.
Bay Brown karakteri benim için çok tatlıydı, vazgeçmeyen yapısı, direnişi çok güzeldi! Kitap okumayı seven, nazik, işini bir baba yadigarı olarak gören bir karakter.
Bayan Pretty'in küçükken geçirdiği bir rahatsızlıktan ötürü kalp kapakçığında çökme olduğu ortaya çıkıyor, bu rahatsızlık kendisi için bi hayli ölümcül.
Bay Brown, yaptığı kazı da gemi buluyor. Bu gemi büyük bir krala ait olabilir yada büyük bir savaşçıya ait bir gemi olabilir.
Bay Brown'un eşi ile yaptığı diyalog da aslında arkeolojinin en güzel yanını anlatan replik şöyle çıkıyor karşımıza;
"İnsanlar atalarını bilmek istiyor."
Film 1. Saatten sonra tamamen bir arkeoloji filmine dönüyor. Kendisini 1. Saatten sonra ortaya çıkarıyor arkeoloji. Bu kazı 6. Yüzyılda var olan her şeyi ortaya çıkarıyor ve çağın seyrini değiştiriyor. Bir neslin var oluşu, kültürü hepsi bu kazı ile ortaya çıkıyor /bu kazıyı aşağıda detaylıca anlatacağım./
Film de aslında karşı olduğum ama bi hayli hoşuma giden iki karakterden bahsetmek istiyorum.
Bayan Peggie ve Bayan Pretty'in kuzeni Rory.
Bayan Peggie, evli bir kadın. Kazı çalışmalarına eşi ile beraber geliyor. Eşinin, Peggie'ye olan davranışları benim çok canımı sıktı, önemsenmemek, eş gibi görünmemek çok incitici. Hal böyle olunca savunmasam dahi Bayan Pretty'in kuzenine gönlü kayıyor. Kendisini dinleyen bir adam buluyor sonunda. Muhabbet edebileceği bir adam. Bunların arasındaki aşka o kadar odaklandım ki, aslında Bayan Peggie'nin eşinin homoseksüel olduğunu öğreniyoruz. Bu yüzden eşinden bu kadar uzak.
En sevdiğim karakter ise Bayan Pretty'in küçük çocuğu Robert oldu. Bay Brown'a çok bağlandı, onun o çocukça bir babaya bağlanışı çok güzeldi. Annesinin durumunun giderek ağırlaştığını fark ediyor ve bundan sonraki sahne çok duygusaldı gözyaşlarıma hakim olamadım. Çocuklar ne olursa olsun evde olan her şeyi algılayabiliyorlar, her şeyin farkındalar.
"Hasta olduğunu biliyorum ama onu iyileştiremiyorum. Ona iyi gelmem gerekiyor ama neden ona iyi gelemiyorum? Babam öldüğünde herkes annen sana emanet dedi ama ben anneme bakamadım, başaramadım. Ben annemin sandığından çok daha güçlüyüm! "
Küçük bir çocuğun büyük bir kalbi..
Bayan Pretty'in ölüme bir adım yaklaştığı zaman yaşadığı hisler çok iyi anlatıldı aslında. Bay Brown ile bir diyalogunu paylaşmak istiyorum
Bayan Pretty: ölüyoruz, çürüyoruz, yaşam bitiyor.
Bay Brown: hayatın başlangıcından beri süregelen bir yaşamın parçasıyız aslında, ölmüyoruz.
Herkesin ölüme bir adım yakın olduğu zaman da, '2. Dünya Savaşı başlangıcı' insanların bir yerlere bir şeyler bıraktığı sahneler çok güzeldi. Yaşam da bulunmak bir sonrakilerin bizi bilmesi, nereden geldiklerini bilmesi gerekiyor. Öldüğümüz zaman bu dünya da bir izde biz bırakalım. Öylece yok olup gitmeyelim bu dünyadan. Bizi hatırlayan son insan kaldığı ve oda öldüğü zaman bitip gidiyoruz. Yok olup gitmeden önce bu dünyaya bir izde biz bırakalım. Bir ağaç dikelim ismini adımız koyalım, mücadelemiz koyalım ama yeterki bu dünyaya bir iz de biz bırakalım.
" Hayat uçup gidiyor an'a sarılmak lazım."
Detaylı anlatacağım dedim ama benim bilgilerim bu konuda yetersiz bu sebepten ötürü yanlış bilgi vermemek adına araştırmayı farklı sitelerden yapabilirsiniz.
Etiketler: yabancıfilm
0 Yorum:
Yorum Gönder
Lütfen benimle fikirlerinizi paylaşın. Siz ne düşünüyorsunuz?
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa