Pazar, Şubat 28, 2021

COVID19 SERÜVENİM -NASIL ATLATTIM, NELER YAŞADIM-

 MERHABALAR

Bugün dizi filmden ziyade sizinle Covid19 sürecimi nasıl atlattığımı paylaşmak istiyorum. Burada aslında neler yaşadım, karantina döneminde nasıl çabuk iyileştim bunu paylaşacağım.

Öncelikle hiçbir semptomum yoktu, sadece küçücük bir burun yanmam vardı. Aile apartmanı olduğumuz için her akşam birbirimize oturmaya giderdik, kendi aramızda. Dışarıya çıkmamaya özen gösterir ama bir şekilde 3 aile birbirimize gider gelirdik. Burun yanmam başladığı zaman asla Covid olduğumu düşünmedim çünkü belirtilen semptomlardan sadece 1 tanesiydi. Daha sonra bir gece göğsümde büyük bir baskı hissetmeye başladım. Peşinden öksürük gelmeye başladı. Daha sonra sigara kullandığım (bahsediyorum fakat asla önermiyorum, lütfen en kısa sürede bırakalım veya hiç başlamayalım) için sigaradan olduğunu düşünmeye çalıştım fakat o ağrının ve sıkışmanın diğerlerinden farklı olduğunu hissedeceksiniz. O gece uyudum fakat bir terslik olduğunu fark ettim. O gecenin sabahında hiçbir burun yanması, boğaz ağrım, baş ağrım olmadığı halde ateşim aniden 39 dereceye çıkınca acil bir şekilde test vermeye gittim yaya olarak, mesafemi koruyarak. Test sonucum çıkana kadar hiçbir ilaç kullanmadım sadece hafif bir ateş düşürücü aldım ve kendimi odam da izole ettim.

Test sonucum, ertesi sabah erken saatlerde çıktı. O test sonucunu bekleyene kadar gözüme uyku girmedi çünkü aile apartmanında 2 gün boyunca gidip gelmiştim, eğer test sonucum pozitif çıkarsa herkesi riske atmış olacaktım, 85 yaşındaki dedem, anneannem ve şeker hastası kuzenlerim. Sabahın çok erken saatinde uyanıp test sonucumu beklemeye başladım.

Test sonucum 'pozitif' çıktı. İlk başta 'bunu zaten biliyordum' dedim kendi kendime ama o yük, acaba bir şey olur mu hissi beni deli etmeye başladı. Ailemi tehlikeye atmıştım. Test sonucumun pozitif olduğunu kabul etmem tamam ama idrak etmem benim 1 saatimi aldı. 1 saat sonra test sonucuma tekrar bakıp 'ben Covid oldum' diyerek ağlamaya başlamam arasında 1 saniye falan var. Bitmek bilmeyen ağlayışlar yaklaşık 2 saatimi aldı. Daha sonra Covid'in vermiş olduğu yorgunluk ve halsizlik ile uyuyakaldım.

Bu süreçte aile desteği benim için çok önemliydi, onları ben riske attım yada onlar beni Covid'i kimin bulaştırdığı önemli değildi, önemli olan bu süreci ailecek en az hasarla atlatabilmek. Annem 'tamam kızım, pozitif ama güçlü olmalıyız, elbette bunu da atlatıp, güzel vitaminler alıp iyileşeceğiz' diyerek avutmaya çalıştı. Covid olduğumu kabullendikten sonra kendimi nasıl daha çabuk iyileştirebilirim diyerek araştırmalar yapmaya başladım.

Bu süreç içerisinde filyasyon ekibi geldi, son 2 gün içerisinde temas ettiğim insanların isimlerini aldı. Bizden başka kimsenin riske girmesini istemezdim, temas ettiğim bütün herkesin adını vermeliydim. Apartmandaki herkesin ismini verirken fazlaca utandım, yasaklar varken ben apartmanda gezip durmuşum. Kendime çok fazla kızdım o an.

10 günlük karantinam başladı. Bu karantina hepimizin girdiği bir süreçti fakat bunun zorunlu olması beni çok zorladı. 10 gün boyunca evdeydim evet. Daha sonra ismini verdiğim herkes pozitif çıktı, annem, babam, anneannem, dedem, kardeşlerim ve apartmandaki tüm yakınlarım. 10 günlük karantina sürecimiz başladı. Bunun vicdan azabını ve korkusunu bir empati yapar mısınız? Bu çok korkunçtu. Ya Covid olmalarından sorumlu olan bensem? Ya benim yüzümden çok değerli anneannem ve dedemi kaybedersem?
Neler hissettim, Neler yaşadım?

İlk gün hiçbir boğaz ağrısı, burun yanması yaşamadım grip değildim ama garip bir şekilde ateşim 39, 40 arasında oynuyor ve ne yaparsam yapayım düşmüyordu.

İkinci gün, ateşim bir daha çıkmadı, bu sefer farklı semptomlar hissetmeye başladım, burnumda acayip bir tıkanıklık vardı, nefes almamı zorlaştırıyordu, göğüs kafesimde baskı hissediyordum.

Diğer günler de bunun içine eklemlerimde ağrılar eşlik etmeye başladı. Kolumda ani hareket etmişim ve hasar görmüş kas gibi acı hissediyordum. Ağrıdan ziyade bu ani kas sıkışması gibiydi, daha sonra bu acı bütün eklemlerimi gezmeye başladı, kollarım, bacaklarım, bileklerim.

3. günde sanıyorum ki asla ama asla bilimsel olarak değil kendi düşünceme göre vücudumda bulunan enfeksiyon dudağıma sıçramıştı. Dudağım inanılmaz derece de şişti ve şuan hala bu yaranın izini taşıyorum..

Tüm apartmanın pozitif olduğunu söylemiştim, akrabalarım da tat ve koku kaybı başladı. Bende ise evdekilerden daha geç başladı. Sanırım 4 veya 5. günümdü. Hiç gitmeyecekler sanmıştım ama o gün bir kolonya kokusunu alamadığım zaman anlamıştım. Kolonya kokusu çok keskin oluyor biliyorsunuz limonlu kolonya kokusunun keskin kokusu dışında başka hiçbir koku alamaz oldum. Şampuan kokusu, evin kokusu, parfüm kokusu hiçbir koku. Tat kaybım gitmediği için binlerce kez şükürler olsun. Koku kaybının gitmesi çok garip bir duyguydu benim için. Sabah kahvaltıda pişen sosis cızırtısını duyuyorsunuz fakat kokusunu alamıyorsunuz. Çok değişikti. Ne büyük nimetmiş koku almak.

Gün geçtikçe semptomlarım azalmaya başladı fakat bu öksürük 2 ay olmasına rağmen benden bi türlü gitmedi. Hala ama hala şiddetli bir öksürüğüm var. Maske taktığım zaman hala nefes alamıyorum.

Günden güne azalan semptomlarım beni mutlu etmeye başlamıştı, 6. veya 7. günde bana ölecekmişim hissi yarattıran nefes alamama problemim başladı. Ani bir şekilde nefes alamadığımı, aldığım nefesin bana yetersiz geldiğini hissetmeye başladım. Sanki kaldığım oda 1 ay boyunca hiç hava almamış ve hiç dışarıya çıkmamış gibiydim. Bu acıyla sadece 1 gün baş etsem dahi inanılmaz bir duyguydu. Yaşımın daha çok genç olmasına bağlıyorum hafif bir şekilde(!) nefes alamama zorluğumun üstesinden gelmeyi.

9. ve 10. günümde artık hiçbir semptom yaşamamaya başladım. Öksürük hariç hala benimle bir dost gibi. Karantinamın bitmesine 1 veya 2 gün kala koku almaya tekrardan başladım. Saçımdaki şampuan kokusunu almıştım!

Bu arada tüm bu süreç içerisinde çok iyi bir şekilde ilgilenen filyasyon ekibine çok teşekkür ederim, arayarak sormam gereken soruları filyasyon iletişim merkezi o kadar güzel şekilde cevapladı ki çok minnettarım.
Neler yaptım ve semptomlarımı nasıl hafiflettim?

Bu süreç içerisinde hiçbir ilaç kullanmadım, eğer yaşayan varsa lütfen doktorunuzun söylediği ilaç dışında hiçbir ilaç kullanmamaya özen gösterin.

Her gün odamı ve evin içerisini havalandırdım yaklaşık 1 saat. Durduğum ortamda havanın temiz olmasına, soluduğum havanın temiz olmasına çok dikkat ettim.

Günde 1 kere suyun içerisine sirke karıştırarak burnumu ve boğazımı temizledim.

Gün aşırı bir şekilde duş almaya özen gösterdim.

Mümkün olduğunca dinlendim, temizlik yaparken aşırıya kaçmadım, dinlenmek benim için çok önemliydi eğer kendimi yorarsam var olan eklem ağrılarım git gide artacaktı. Bir gün denedim detaylı temizlik yapmayı ama en çok etkilenen kolumun ağrısını daha çok arttırınca bir daha yapmadım. Küçük bir temizlik yeterli 10 günü dinlenerek geçirin.

Mümkün olduğunca vitamin almaya çalıştım, meyve özellikle portakal ve muz yemeye özen gösterdim. Abur cubur tüketmekten ziyade sebze ağırlıklı yemekleri yemeğe özen gösterdim, olabildiğince iyi beslenmem gerekiyordu.

Cevapsız kaldığım, ne yapmam gerektiğini bilmediğim zamanlar da filyasyon ekibini aradım. Bkz: panik atakla mücadele ettiğim için antidepresan kullanıyorum iki farklı ilaç bunları kullanmaya devam edebilir miyim? Bu tür sorular vs.

Tekrardan filyasyon ekibi iletişim merkezine binlerce kez teşekkür ediyorum. Lütfen kulaktan dolma bilgiler değil, doktorlarınızın size söylediği şeyleri yapmaya özen gösterin.

En önemlisi, psikolojik destek. Psikolojinizi bu süreç içerisinde lütfen çok yormayın. Motivasyon edinin kendinize, bu zor bir süreç fakat bu süreç içerisinde en önemlisi moral. Kendinizi korkutacak videolardan, söylemlerden uzak tutun. Bu bir hastalık fakat atlatabilmek mümkün hele ki genç okuyucularım. Moralinizi her zaman yüksek tutun. Moralinizin düşük olması sizin var olan bütün enerjinizi düşürecek, vücudunuzu etkisi altına alan virüs zaten enerjinizi yiyip bitirecek siz ondan daha enerjik olun! Virüs bizi değil biz onu yeneceğiz!
En kötü zamanım:

Moral bozmak istemiyorum fakat virüsün ne kadar acı bir şey olduğundan bahsetmek istiyorum. Acı olduğunu bilelim ve tedbirimizi alalım. Bu süreç içerisinde 80 yaşındaki anneannem aniden fenalaştı ve hastaneye kaldırıldı. Covid sonucu pozitif çıktı. Apartmanca evde karantina altındaydık anneannem ise hastanede kalmaya başladı. Süreç içerisinde görüntülü arıyorduk fakat refakatçısı hiçbir şekilde konuşmadığını ve tepkisiz kaldığını söyledi. Hatta hiçbir şeye tepkisi yoktu. Öğrendik ki bilincini kaybetmiş.

Daha sonra eve döndü fakat hiçbir şey yemiyor, konuşmuyordu. Ev geldiği zaman ağzından beyaz büyük parçalar çıkmaya başlayınca tekrar hastaneye yatırıldı. Ümitsizdim.. 80 yaşındaydı ve çok acı çekiyordu.

Tekrardan hastaneye yattığı zaman karantinam bitmişti ve anneannemin peşinden koşturuyordum ve doktorundan öğreniyorum ki susuzluğa bağlı olarak ağzında mantar çıkmıştı, verdiğimiz sular yetersiz geliyordu boğazı çok acıdığı ve bilinci yerinde olmadığı için verilen suyu dahi dışarıya çıkarıyor asla yemek içmek istemiyordu. Böbrekleri tamamen bitmek üzereydi ve pozitif iken bir gece ani bir şekilde kalp krizi geçirdi. Doktor o gün bana 'her an yoğun bakıma veyahut komaya alabilirim, hazırlıklı olun her şeye' dediği zaman dünyam başıma yıkılmıştı, değerleri gün geçtikçe düşüyordu, doktorun söylemi ile virüs vücudundaki bütün organlara saldırmaya başlamıştı. Bununla beraber kalıcı Demans tipi Alzheimer teşhisi konuldu. Covid pozitif iken bir kere inme geçirdi...

Bu kadar moral bozmak yeter sanıyorum ki, cidden zor günlerdi. Fakat benim güçlü anneannem 20 gün sonra taburcu oldu ve Covid'i yendi. Şuan çok sağlıklı, bizi zorlayan Alzheimer dışında...

Demem o ki, lütfen 14 kurala dikkat edelim. Sevdiklerimizle aramıza kalıcı mesafeler koymamak için, şimdiki sosyal mesafemize dikkat edelim. İnanın çok zor bir süreç, atlatanlar ne demek istediğimi biliyor. Maske kuralına lütfen güzel bir şekilde uyalım. Mesafemizi her zaman koruyalım ve ellerimi düzenli olarak yıkayalım.




TMM MI? 😊



Etiketler:

Cuma, Şubat 26, 2021

THE UNCANNY COUNTER | ŞEYTAN AVCISI | KORE DİZİSİ YORUMU



Merhabalar!

Dizinin konusu, kendilerine ‘Counter’ adını verdikleri bir grubun etrafında dönmektedir. Her birinin kendine özel yetenekleri vardır. Amaçları, kötü ruhları yakalamaktır ve kendilerini bir noodle restaurant çalışanı olarak gizlemektedir. Bir lise öğrencisi olan So Moon, ‘Counter’ın en genç üyesidir. Eski bir polis memuru olan Ga Mo-Tak, İnanılmaz bir kuvvete sahiptir. 7 yıl önce, geçirdiği bir kazada hafızasını kaybeder. Counter’ın bir üyesi olan Do Ha-Na, Onun özel yeteneği, yüzlerce kilometre uzaklıktaki kötü ruhları hissedebilmek ve dokunduğu kişinin anılarını okuyabilmektir. Chu Mae-Ok karakteri ise şeytanların bıraktığı hasarları iyileştirebiliyor. Kendisi bir nevi Şifacı olur. Grubun annesi desem :)

Şimdi çok uzatmadan kısa bilgilerden sonra dizi yorumuma geçelim;

Aslında açılışımı Sweet Home dizisi ile yapmak istedim ama Şeytan Avcısı şu an biraz daha aklımda bitireli 1 ay olacak. Uzatmadan konuya giriş yapıyorum.
DİKKAT SPOİLER İÇERİR!

Öncelikle karakterlerden bahsetmek isterim;
SoMun; henüz lise öğrencisi olan SoMun enerjisi ile içerisine Wi-Gen giriyor yani bir nevi enerjisinin, acısının çok olması sebebi ile içerisine yanlışlıkla giriyor Wi-Gen. Ancak komada olanların içerisine girdiği için 3 şeytan avcısını bir hayli şaşırtıyor bu durum.

SoMun için söyleyebileceğim şey, karakterin hırslı olması aşırı hoşuma gitti özellikle final bölümünde kendi iradesine sahip çıkması ayrı bir etkiledi beni, bölge açma dışında eşyaları hareket ettirebilme özelliği çok güzeldi. Anne ve babasını 7 yıl önce bir trafik kazasında kaybediyor. Şeytan Avcısı olduğu zaman öğreniyor ki aslında anne ve babası bir Şeytan tarafından ruhları yeniliyor ve bu yüzden ruhları Şeytan'ın vücudunda hapis kalıyor. Amacı ise anne babasının ruhlarını kurtarıp diğer tarafa gitmelerini sağlamak.

Finale yakın bölümler de SoMun'un gücünü kullandığı zaman gözlerinin maviye dönmesi neden bu kadar geç oldu ve sadece tek bir sahnede 3-4 saniyeliğine karşımıza çıktı.. 2. sezonda Teen Wolf Dreek'in gözleri gibi masmavi gözleri görmek istiyorum. Şeytanın gözleri nasıl kırmızı ise Şeytan Avcılarımızın da mavi olmalı :)
İkinci sezonda SoMun ve Hana'yı shiplesinler NEDEN BU KADAR AZ SOMUN- HANA SAHNESİ VARDI!!
Hana demişken, Hana karakteri benim için dizide en sevdiğim karakterdi, bölgeye yüzlerce kilometre uzaktan bile giren kötü ruhları algılama yeteneğine sahiptir. bu bölgeyi hissettiği, gördüğü sahneler benim için çok hoştu. Bölge sahneleri genel olarak çok güzeldi. Ayrıca, daha üstün psikometrik güçlere sahiptir, bu da yıllar öncesinden hatıraları okumasına ve bu anılara fiziksel bir dünyadaymış gibi girmesine izin verir. SoMun ile kazanın yaşandığı yere gittikleri sahne çok heyecanlı ve güzeldi.

Hana'nın kendine aşırı güvenmesi 3. seviye bi şeytanı yakalamaya tek gitmesi diziyi izleyen benim GO GIRL diye bağırmama sebep oldu :)

Bir diğeri ise Hana'nın aile yaşantısı, çok dikkatimi çeken bir konu oldu, tüm ailesi intihar etti ama nasıl ne oldu ne bitti sanırım anlayamadım. Anlayan birisi lütfen yorumlarda bana açıklayabilir mi?

Jin Chung-Sin'in yanında bulunan kadın şeytan Hyang-Hee tek başına alt etmesine ne diyorsunuz? Beeen bayyıllldım! Damarına bastın Hana'mızın! :)

AHAHAHA AKLIMDA BİR KEZ DAHA GELDİ, PEKİ YUNG'A GİDİP GÖRÜŞTÜKLERİ ZAMAN ANİDEN BAYILMALARI!!! AHAHAHA YADA MO TAK'IN HALA BU DURUMA ALIŞMAMASI!! :D
Mo-Tak karakteri ile devam edelim Mo-Tak aslında 7 yıl önce komaya girip ve bu süreçten sonra hafızasını kaybetmiş eski bir dedektif. Başlangıçta SoMun'un babasını kaza anında uyaran adam aslında Mo-Tak'mış ben çok şaşırmıştım. Mo-Tak'nın özelliği çok yakışıklı olması (ben söylemedim kendisi söyledi :?) ve inanılmaz derecede güçlü olması, kuvvetinin tonla fazla olması. Mo-Tak'ın adaletli olması, SoMun'un akıl hocası olması ve ona yardım etmesi çok güzel bir olaydı işte aile gibi aile.

Mo-Tak karakteri için üzüldüğüm tek nokta bi insan hep mi sevdiği insanları kaybeder! Dedektif sevgilimizi neden öldürdün senarist!

Bahsetmek istediğim aslında çok karakter ve çok fazla olay var fakat bu kadar uzun olmasını istemiyorum bu yüzden aceleyle grubun annesine gidiyoruz.
Mae-Ok karakteri ise grubun annesi olarak karşımıza çıkıyor, benim için tabii, gücü ise şeytanların bıraktığı hasarları iyileştirmek, bi nevi şifacı diyebiliriz. Tüm sezon boyunca karakter iyileştirirken ölmesini bekledim, öyle bi izlenim mi vardı yoksa bunu sadece ben mi hissettim bilmiyorum. Her an ağlayacakmış gibi hissettim kendimi. Peki, yung'da yardımcısı olanın oğlu olmasına ne diyorsunuz? Çok hoş bi olay değil mi?

Çook tatlı bir detay daha Yung'a çıkıp ortak edinen herkesin saçlarının bi anda kıvırcık olması.



Bi de detaylı olarak bahsetmeyeceğim fakat Hana'dan sonra en çok sevdiğim karakter Grubun Para Babası, siz ne demek istediğimi anladınız? Ben bu adama bayıldım! Bu karakterin sezon içerisinde çok fazla yer almasını istiyorum.

Bir diğer konum ise Şeytan Jin Chung-Sin , bu kadar harika özellikleri olması beni çok şaşırttı, o kadar güzel özellikleri vardı ki bunların yarısının şeytan avcılarında olmasını istedim bi an. SoMun başaracak sanki he? Ne diyorsunuz? Shin karakterine ayrı bi sempatim vardı nedensiz kötü bi karakter biliyorum ama pekii ya yaşadıkları? Çocuklara olan o inanılmaz sempatisi? Nedense bu karakter beni dizide en çok etkileyen Şeytandı. Seviye 3 kötü ruh tarafından sahip olunan bir insan. Chung-sin bir hurdalıkta çalışır ve sık sık Belediye Başkanı Shin tarafından bir tetikçi olarak işe alınır. Merhum Cheol-joong'u şiddetli bir savaşta öldürdü. Ayrıca SoMun'un ebeveynlerinin Katili olduğu ortaya çıkıyor. Psikokinezin gücüne sahiptir ve iki sesle (kendi ve kötü ruhun) konuşabilir. Daha sonra bölgeyi algılama yeteneğini kazanır.

2.Sezon için yapacağım yorum ise SoMun'un hayatında anne ve babasının ölümü çözüldüğüne göre artık Hana ile ilişkisi olmasını istiyorum. Senarist beni duyar mısın :(? SoMun karakterinin ileri zamanlarda başının yung da ki ortaklarla sıkışacağını düşünüyorum. Şu An yung'da vücudunda bulunan 2 ortak var diğer sezonlar da bu bi sorun mu olur yoksa bu bi güzellik mi olur bilmiyorum.

Peki siz izleyenler dizi hakkında ne düşünüyorsunuz?

İzlemeyenler ise izlemeye başlayacak mısınız?





Etiketler:

THE DIG | CAREY BENİM KÜÇÜK PRENSESİM

Merhabalar! 

The Dig

Bugün bir arkeoloji filmi ile karşınızdayım. 


Carey Mulligan, bu kadına ayrı bi hastayım açıkçası. Muhteşem Gatsby'den ziyade Çılgın Kalabalıktan Uzak filmi ile gönlüme taht kurmuş, küçük yüzüyle beni kendine hayran bırakmış bi oyuncu kendisi. 

Carey hakkında daha çok şey yazabilirim fakat konumuz The Dig. 


The Dig, 1939'un İngiltere'sinde 2. Kurtuluş Savaşı'ndan biraz önceyi anlatan bir film. Britanyalı eşini kaybetmiş dul bir kadın olarak karşımıza çıkıyor Bayan Pretty. Kendini yetiştirmekte olan kazıcıdan bir araziyi kazmasını ister. Bu kazıcıya Bayan Pretty arkeolog dese de Bay Brown kendisine kazıcı denilmesini istiyor. 8. Henry'in zamanında oraya gelip kazı çalışması yapıyor fakat ne çıkardı ne oldu ne bitti kimse bilmiyor. Bayan Pretty ise hisleri doğrultusunda burayı kazdırmak istiyor. İşte o zaman çok önemli bir keşfe adım atıyorlar. 


Bayan Pretty, 12 aydır bu bölge de küçük çocuğu ile yaşamakta. Daha önce kocası evlenme teklifi etmiş fakat Bayan Pretty henüz evlenemeyeceğini babasına bakması gerektiğini söyleyerek reddetmiş. Bayan Pretty'in babası vefat ettiği zaman eşi tekrar evlenme teklifi etmiş ve kabul etmiş. Bunun üzerine her yaş gününde Bayan Pretty'e evlenme teklifi edermiş. Bay Frank, Bayan Pretty'in eşi bir albay ve asker de ölüyor diye hatırlıyorum. Yanlış bilgi olmasın ama o konuyu çokta anlayamadım. 


Bay Brown kazılara başladığı zaman buraya talip çıkan bir çok müze müdürleri çıkıyor burada en sevdiğim detay Bayan Pretty'in, Bay Brown'un kararlarına bırakması. Çok güzel bir incelik bu. :) yoksa oyuncuyu ayrı bir sevdiğimden değil.. 


Kamera açıları, çekimler beni rahatsız etmedi çok güzel ve akıcıydı. İşleyişi de açık, kendini seyrettirmeye meyilli bir işleyiş tarzı vardı konuyu anlamaktan korkmadan rahatça güzel bir arkeoloji filmine yolculuğa çıkıyorsunuz. 28. Dakika da hemen başlıyor film. 



Bay Brown karakteri benim için çok tatlıydı, vazgeçmeyen yapısı, direnişi çok güzeldi! Kitap okumayı seven, nazik, işini bir baba yadigarı olarak gören bir karakter. 


Bayan Pretty'in küçükken geçirdiği bir rahatsızlıktan ötürü kalp kapakçığında çökme olduğu ortaya çıkıyor, bu rahatsızlık kendisi için bi hayli ölümcül. 


Bay Brown, yaptığı kazı da gemi buluyor. Bu gemi büyük bir krala ait olabilir yada büyük bir savaşçıya ait bir gemi olabilir. 


Bay Brown'un eşi ile yaptığı diyalog da aslında arkeolojinin en güzel yanını anlatan replik şöyle çıkıyor karşımıza;


"İnsanlar atalarını bilmek istiyor."


Film 1. Saatten sonra tamamen bir arkeoloji filmine dönüyor. Kendisini 1. Saatten sonra ortaya çıkarıyor arkeoloji. Bu kazı 6. Yüzyılda var olan her şeyi ortaya çıkarıyor ve çağın seyrini değiştiriyor. Bir neslin var oluşu, kültürü hepsi bu kazı ile ortaya çıkıyor /bu kazıyı aşağıda detaylıca anlatacağım./



Film de aslında karşı olduğum ama bi hayli hoşuma giden iki karakterden bahsetmek istiyorum.

Bayan Peggie ve Bayan Pretty'in kuzeni Rory. 

Bayan Peggie, evli bir kadın. Kazı çalışmalarına eşi ile beraber geliyor. Eşinin, Peggie'ye olan davranışları benim çok canımı sıktı, önemsenmemek, eş gibi görünmemek çok incitici. Hal böyle olunca savunmasam dahi Bayan Pretty'in kuzenine gönlü kayıyor. Kendisini dinleyen bir adam buluyor sonunda. Muhabbet edebileceği bir adam. Bunların arasındaki aşka o kadar odaklandım ki, aslında Bayan Peggie'nin eşinin homoseksüel olduğunu öğreniyoruz. Bu yüzden eşinden bu kadar uzak. 




En sevdiğim karakter ise Bayan Pretty'in küçük çocuğu Robert oldu. Bay Brown'a çok bağlandı, onun o çocukça bir babaya bağlanışı çok güzeldi. Annesinin durumunun giderek ağırlaştığını fark ediyor ve bundan sonraki sahne çok duygusaldı gözyaşlarıma hakim olamadım. Çocuklar ne olursa olsun evde olan her şeyi algılayabiliyorlar, her şeyin farkındalar. 

"Hasta olduğunu biliyorum ama onu iyileştiremiyorum. Ona iyi gelmem gerekiyor ama neden ona iyi gelemiyorum? Babam öldüğünde herkes annen sana emanet dedi ama ben anneme bakamadım, başaramadım. Ben annemin sandığından çok daha güçlüyüm! "

Küçük bir çocuğun büyük bir kalbi.. 


Bayan Pretty'in ölüme bir adım yaklaştığı zaman yaşadığı hisler çok iyi anlatıldı aslında. Bay Brown ile bir diyalogunu paylaşmak istiyorum


Bayan Pretty: ölüyoruz, çürüyoruz, yaşam bitiyor.

Bay Brown: hayatın başlangıcından beri süregelen bir yaşamın parçasıyız aslında, ölmüyoruz.


Herkesin ölüme bir adım yakın olduğu zaman da, '2. Dünya Savaşı başlangıcı' insanların bir yerlere bir şeyler bıraktığı sahneler çok güzeldi. Yaşam da bulunmak bir sonrakilerin bizi bilmesi, nereden geldiklerini bilmesi gerekiyor. Öldüğümüz zaman bu dünya da bir izde biz bırakalım. Öylece yok olup gitmeyelim bu dünyadan. Bizi hatırlayan son insan kaldığı ve oda öldüğü zaman bitip gidiyoruz. Yok olup gitmeden önce bu dünyaya bir izde biz bırakalım. Bir ağaç dikelim ismini adımız koyalım, mücadelemiz koyalım ama yeterki bu dünyaya bir iz de biz bırakalım. 


" Hayat uçup gidiyor an'a sarılmak lazım." 


Detaylı anlatacağım dedim ama benim bilgilerim bu konuda yetersiz bu sebepten ötürü yanlış bilgi vermemek adına araştırmayı farklı sitelerden yapabilirsiniz.


Etiketler:

Pazartesi, Şubat 22, 2021

SUÇ MAHALLİ: CECIL HOTEL: ELISA LAM CİNAYETİ

MERHABALAR!

 Mahalli: Cecil Hotel

Aslında bu tür belgeseller de kendi yorumumu yapabileceğim bir şey değil. Aslında bu yazımda uzun zamandır takip ettiğim bir cinayeti belgesel de anlatılan şekilde anlatmak istiyorum

Bu tür faili meçhul, çözülemeyen cinayetleri sizde benim gibi çok seviyorsanız bu yazı tam size göre.

Suç Mahalli adlı bu dizinin ilk serisi Elisa Lam adlı Çin kökenli bir ailenin kızının kaybolması daha sonra bulunan cesedi ile başlayan soruşturma ile ilgili 4 bölümlük her bölümü 1 saat olan bir dizi.

Cecil Hotel aslında daha öncesinde çook kötü bir geçmişe sahip olan otel. Seri katillerin, fuhuşların ve akla gelmeyecek bütün kötülüklerin işlendiği bir otel olarak karşımıza çıkıyor.

Elisa Lam, tumblr da oldukça aktif bir genç kız henüz 21 yaşında. Bir gün ailesine Batı Yakasını gezmeye gitmek istediğini söylüyor ailesi ise her gün düzenli bir şekilde arayacağına söz verirse gitmesine izin veriyor

LA'ya geldiği zaman ailesini son birkaç gündür aramadığı ortaya çıkıyor bunun üzerine Elisa Lam hakkında bir kayıp ilanı yayımlanıyor.

Cecil Hotel ile ne alakası var dersek eğer Elisa Lam LA'ya geldiği zaman Cecil Hotel de kalıyor ve tam olarak bu noktada kayboluyor.

Elisa Lam'ın Cecil Hotel gibi kötü bir şöhrete sahip olan bir yerde kaybolması insanlarda tedirginliğe sebep oluyor.

İlk olarak Elisa Lam'ın en son kaldığı otel odası aranmaya başlanıyor. Laptopu, cüzdanı, çantası ve değerli olan her şeyi bu odanın içerisinde ve göze çarpan şey odasının oldukça dağınık olması. Bunun üzerine kapı kilidi inceleniyor ve zorla girilmeye dair hiçbir iz olmadığı tespit ediliyor.

Elisa Lam'ın tumblr hesabı inceleniyor, bir nevi günlük olarak kullandığı tumblr hesabında kendi düşüncelerini yazıyor. İncelemelere göre bir kitapçıya gittiği öğreniliyor ve kitapçıya gidip Elisa Lam'ı görüp görülmediği soruluyor. Ve evet kitapçı Elisa'yı gördüğünü buradan kendi ile birlikte kitap götüreceğini ama çok ağır şeyler olmamasını istiyor taşıması onun için çok zor olacağı için.

Şu ihtimal göz önüne alınıyor, ailesini bırakıp gözden kaybolmak mı istedi?

Tumblr hesabı incelendiği zaman Elisa'nın ailesine düşkünlüğü sebebiyeti ile bu ihtimal göz ardı ediliyor.
6. Günde hiçbir haber alınamıyor ve Elisa'nın ailesi LA'ya geliyor, ailesi ile birlikte bir basın açıklaması yapılıyor. Basın açıklamasında ailenin yüz ifadesi beni derinden etkiledi. Kafasını dinlemek ile çıktığı bu yolculuk nasıl böyle sonuçlanabilir. Çok üzücü bir durum.

Cecil Hotel'in bulunduğu bölgede yolun üstünde Skid Row adlı bir mahallenin olduğu bilgisi veriliyor.


Nedir bu Skid Row?
Skid Row, cezaevinden çıkan insanların, evsizlerin terk edildiği bir sokak. Ne kadar kötülük var ise bu sokakta bulunuyor. Belediye tarafından böyle bir sokak oluşturulmuş ve tüm evsizler bu bölgeye toplanmış. Skid Row'a gelen evsizler, cezaevinden yeni çıkmış mahkumlar, fuhuşçular sokağın hemen üstündeki Cecil Hotel'e gelip fiyatı çok uygun olduğu için burada barınıyor.
Çok korkunç!

Bir diğer adım ise güvenlik kameralarını incelemek. Elisa'nın bulunduğu katta güvenlik kamerasının bulunmadığı bazı katlarda güvenlik kamerasının olmadığı göze çarpıyor olay ile ilgilenen dedektif ve ortağı kamera kayıtlarını aşırı detaylı inceledikleri zaman Elisa Lam'ı asansörde tuhaf davranışta bulunduğu görünüyor. Asansörden sonra hangi yöne gittiği ile alakalı hiçbir bilgi yok fakat bilinen tek şey Elisa'nın otelden çıkış görüntülerinin hiç olmaması.

7. Günde Cecil Hotel'in bütün odaları ve her yer aranıyor yaklaşık 600 dolabın tümü her yer ama gerçekten her yer detaylı bir şekilde aranıyor. Elisa'nın giydiği kıyafetler arama köpeklerine koklatılıyor, arama köpeği kokuyu takip ederek izini buluyor fakat iz 5. Kattaki yangın merdiveninde son buluyor. Bununla beraber Cecil Hotel'in çatısı aranıyor fakat hiçbir ize rastlanmıyor.

Daha sonraki aşamada internet üzerinden asansör kaydı yayınlanıyor nedeni ise görenlerin, tanıyanların bilgisine ulaşabilmek için.
İnternette yayılan asansör videosu 2013 yılında viral oluyor 25 bin izlenmeyi geçiyor o zamanlar da.
İnternetten suçlunun bulunmasına dair yardım eden insanların çokça dikkatini çekiyor bu durum.
Tumblr hesabını incelemeye alıyor bu insanlar ve bipolar olduğu, belirli zaman aralıkları ile depresyondan çıkmanın çok zor olduğunu, bipoların ve depresyonun kendini çok bunalttığını beyan eden yazılar paylaşıyor. Bipolar hastalığı nedeniyle tedavi gördüğü ve bilinen reçeteli 4 ilacı olduğu ortaya çıkıyor.

Uyuşturucu etkisinde olma ihtimali üzerine değiniliyor çünkü sergilediği garip davranışlar var.

Fakat tumblr hesabında 'partilemeyi' hiç sevmediğini alkol vs. kullanmadığını beyan ediyor. Skid Row yakınında bulunan bir otel de uyuşturucu bir kez olsun denediği ihtimali üstünde duruluyor.

Cecil Hotel'e ilk geldiği zamanlar da otel de iki genç kız ile aynı odada kalıyormuş, iki kız Elisa'nın tuhaf davranışlarda bulunduğu için odasını değiştirmelerini talep etmiş bunun üzerine Elisa tek kişilik odaya alınmış.

İnternette yayılan kitle asansör görüntülerinde Elisa'ya ait olmayan bir ayak görüyorlar, ayağın duruşu ve yönü Elisa'nın vücudunun dönük olduğu taraftan daha farklı yani bu ayak ona ait olan bir ayak değil?

Cecil Hotel'in üst katı intiharların, cinayetlerin yaşandığı bölümler olarak çıkıyor karşımıza.

10 yılda toplam 80 kişi ölüyor bu otelde. Eşinden şiddet gören bir kadın, dayanamayıp kendini pencereden atıyor ve o sırada sokaktan geçen bir adamın üstüne düşmesi ile iki kişi canından oluyor.
Okunabilir bir yazı olması için daha fazla şey anlatmak istemiyorum ben anlatırken etkileniyorum Cecil Hotel'de nasıl yaşıyorlar?

Richard Ramirez bu yakışıklılığı ile fenomen olmuş seri katili biliyorsunuz değil mi? Night Stalker takma adlı kadınları öldüren seri katil eminim çoğunuz biliyorsunuz. Cecil Hotel'in 14. Katta yaşadığını biliyor muydunuz? Waow! Bu çok şaşırtıcı!

Hatta Richard Ramirez'in kanlı iç çamaşırları ile lobiden geçerken görüldüğü söyleniyor fakat Cecil Hotel de böyle şeyler o kadar normal görülüyor ki, kimsenin dikkatini çekmiyor.


Daha sonra internet kullanıcıları videoda değişik görülen bir kaç detaya dikkat çekiyor.

1. Zaman kavramı, zaman çizelgesi çok karışık bir durumda, neden?
2. Video %30 veya %35 oranında yavaşlatıldığı fark ediliyor Elisa'nin kol hareketlerinin normalden çok daha yavaş hareket ettiği gözlemleniyor.
3. Asansörün aniden kapatılması ile yaklaşık 53 saniye kadar bir kısmın videodan silindiği kanısına varılıyor.

Bu işte bir terslik mi var, kamera ile oynanma mı söz konusu? Otel de çalışan birisi Elisa'nın ölümünden mi sorumlu?


19 GÜN SONRA

Otelde konaklayan insanlar suyun tadında bir değişiklik ve basıncında bir tuhaflık sezmeye başladı. Üstelik rengi kahverengi olarak akmaya başlayınca otele şikayette bulundular. Şikayet artmaya başlayınca otelin müdürü bakım görevlilerine su tanklarını kontrol etmesini söyledi.

Çatıda toplam 4 tane her biri uzun olmak sureti ile 4 su tankı vardı, tanklara ulaşmak oldukça zordu. Bakım görevlisi tankın kapağını kaldırdığı an Elisa'nın cansız bedeni ile karşı karşıya kaldı. Adeta bembeyaz bir ruh gibiydi, tamamen çıplak durumdaydı. Kıyafetleri tankın dibinde bulundu. Vücudu tamamen sudan bozulmuş durumdaydı.
Üstelik bu bir içme suyuydu! Elisa'nın orada kaldığı müddetçe insanlar o sudan tüketmiş su içmiş, duş almış, dış fırçalamışlardı. Böyle bir durumla karşılaşmak istemezdim.

Elisa Lam o tanka nasıl girdi?

Bu bir intihar mıydı?

Cinayet miydi?


Tanktan çıkarıldı. Tankın etrafında parmak izi aranmaya başladı fakat sonuç yoktu. Tankın üzerinde parmak izi bulunmamaktadır.

Cinayet olduğuna dair hiçbir fiziksel hasar bulunmamakta vücudunda.

Bunun üzerine internet kullanıcıları Cecil Hotel'e akın etmeye başladılar. Elisa Lam'ın ölümü üzerine onu önemseyen insanlar ölümünü çözmek için canla başla çalışmaya başladılar.

Bir kullanıcı o gün Elisa'nın asansöre binmesini taklit ederek o an ne olmuş olduğunu düşünmeye başladılar. Asansörün tuşlarından birinin 2 dakika da kalma komutu verdiğini fark ediyorlar. Elisa Lam asansöre bindiğinde bütün tuşlara bastığı zaman bu tuşa da bastığı görülüyor. O sıra asansörün 14. katta olduğu öğreniliyor.

Tanka kendisinin girmesi mümkün fakat kapağı kapatması mümkün değil.

İntihar olma olasılığı çok yüksek olarak bakılıyor tumblr hesabında görünen kadarıyla çok hassas bir kişiliği var. Yazdığı yazılar da intihara biraz olsun meyilli olduğu görünüyor 'böyle yaşamak istemiyorum, intihar etmek istiyorum'


Ama neden çıplaktı?

/ben bunun bir intihar olayı olduğunu düşünmüyorum, sebebi ise intihar edecek bir kişinin bunu çok daha uzun zaman önce planlamış olması gerekir, bunu planlayan insan neden kendine geri dönerken bir sürü kitap alır/

Uyuşturucu ile yüzmek isteme durumu var olan bir ihtimal fakat neden kapak kapalıydı? Kapağın kapalı olması var olan bütün tezleri çürütüyor.

Otel çalışanlarından şüphelenmek bu olay dahilinde daha mantıklı oluyor internet kullanıcıları için.

Jack adlı bir gazeteci fuhuş ile alakalı bir yazı yazmak için geliyor LA'ya. Jack'in aslında bir katil, tecavüzcü ve pezevenk olduğu ortaya çıkıyor. Hapisten çıktığı an bölgedeki kadınlar ölmeye başlıyor, bölge değiştirdiği zaman ise o bölge de kadınların ölümü artıyor. Jack'ın Elisa'nın otelde kaldığı dönemde otelde kaldığı ortaya çıkıyor. Bi süreliğine şüpheli gözü ile bakılıyor.


Bedeni bulunduktan 2 gün sonra:

Elisa Lam'ın adli tıp raporunda orta derece de çürüme olduğu ortaya çıkıyor, ne kadar süre kaldığı ise bilinmiyor. Kırık yok, fiziksel saldırıya dair bir iz yok, cinsel taciz olduğuna dair bir iz yok. İç bölgesinde veya dış bölgesinde hasar yok. Ölüm sebebi belirli değil.

Detaylı olarak raporların çıkması tam olarak 4 ayı alıyor. Bu kadar gecikme olması internet kullanıcılarının dikkatini çekiyor, raporlar neden bu kadar gecikti?

Polis ve Cecile Hotel'in olayı örtbas ettiğine dair söylentiler yayılmaya başladı.


Teoriler 1:


2003 yılında Japonya yapımı Karanlık su filminin 2005 yılında US versiyonu çekiliyor. Dizi de bir anne otele geliyor ve kız kazara su tankının içine düşerek boğuluyor. Elisa Lam'in ölüm şekli aynı, otel de geçmesi aynı, filmde bulunan küçük kızın ceketi ile Elisa'nın ceketinin aynı renk olması kullanıcıların dikkatini çekmeye başladı. Bu bir tesadüf müydü yoksa kasten yapılmış bir cinayet miydi?


Teoriler 2:

Elisa testi, evsizler arasında bir verem çıkmaya ve yayılmaya başlıyor, devlet sağlık kurumlarına test yapılması için başvuruda bulunuyor. Özellikle Elisa'nın bedeninin bulunmasından 2 gün sonra patlak veren veremin testi adı ne dersiniz? Lam-Elisa testi!!


Teori 3:

Morbid adlı müzisyen teorisi. Bu teori o kadar mantıksız ve anlamsız ki sadece bu teori de geçtiği için yazıyorum, yazmıyorum bile. 😒


4 Ay Sonra Adli Tıp Raporu:

Toksikoloji Raporu: temiz, herhangi bir uyuşturucu kullanmadığı saptandı.
Cinsel Raporu: temiz, herhangi bir cinsel saldırı belirtisi vs. yok.
Raporda yazılana göre ilaçlarını olduğundan daha az olduğu ortaya çıkıyor, reçeteli olan antidepresan ilaçlarını kullanmayı kestiği ortaya çıkıyor, neden?

Elisa seyirci olarak kaldığı TV kanalında, garip davranışlar sergileyerek uzun bir mektup yazmaya başlamış. Yazdığı uzun mektubu sunucuya verilmesi için uzun bir uğraş gösteriyor, güvenlikler sorun çıkacağını düşünerek Elisa'yi dışarı çıkarıyorlar.

Elisa garip davranışlar sergileyerek otel odasında bulunan 2 arkadaşının yataklarının üzerine 'buradan git, evinize gidin' yazılı notlar bırakmaya başlıyor, odaya girmeye çalışan 2 kızın içeriye girmemesi için kapıyı kilitleyerek 'içeriye girme izniniz var mı?' diye soruyor.

Elisa otelin lobisine inerek 'ben deli olabilirim ama LA'da öyle' diye bağırıyor fakat otel de bunu yadırgayan kimse yok çünkü Cecile Hotel böyle şeylere alışık zaten.

Kız kardeşinin verdiği ifadelere göre, Elisa daha önce de ilacını bırakmış ve aynı şeyleri yapmaya başlamış. Davranışlarında gariplik, saklanma hissi, var olmayan birileri ile konuşması. İlacı bıraktığı zaman bu tip davranışlar ile ailesi karşılaşmış daha önce.

Bipolara 1 hastalarının bu tip psikotik ataklar geçirmesi normal bir durummuş. Halüsinasyonlar görme, birinin ona zarar vereceğini düşünmesi vs.

Ölüm raporu; KAZA


Adli tıp raporunda yazılana göre ölümü tamamen bir kaza. Bipolar bozukluğu olduğu için bazen böyle davranışlar da bulunabildiği ortaya çıkıyor, atak geçirdiği sırada birisinin ona zarar vereceğini düşünerek su tankının içerisine saklanıyor ve daha sonra bir daha çıkamıyor, üstündeki kıyafetlerini kendisini aşağıya çekmemesi için çıkarıyor ve oradan çıkamadığı için boğularak ölüyor. Cinayet değil bu tamamen bir kaza.

Aile bireyleri Elisa'nın ölümünden yeterli önemleri almadığı için Cecile Hotel'e dava açıyor. Açılan dava da cesedi bulan bakım görevlisi 'ana tank kapağı açıktı' ifadesini veriyor.

Görüntünün yavaşlığı hakkında insanların Elisa'yı net bir şekilde tanıması için yavaşlatıldığı söyleniyor.

Evet arkadaşlar, Elisa Lam'ın ölümünün bir kaza olduğu söyleniyor. Peki siz ne düşünüyorsunuz sizce de ölümü bir kaza mı yoksa farklı bir durum mu söz konusu?


Eğer benim düşünceme gelirsek, sizce de eksik olan yerler yok mu?

1. Çatı, ceset bulunmadan önce arama köpekleri ile detaylı bir şekilde aranmıyor mu? Yani arama köpekleri cesedi çatı da bulamadı mı?
Yada sizce ceset arama yapılırken orada yok muydu? Bu olayı farklı bir noktaya taşımaz mı? Atladığım bir yer mi var acaba?

2. Kamera görüntülerinin olduğu kayıtta 53 saniye kadar bir boşluk olduğu söylenmemiş miydi? Kesilen 53 saniye nerede, ne oldu, neden kesildi?

3. Dedektiflerin ilk başta kapağın kapalı olması üzerine soruşturma yaparken son anda raporda yazan kapak açıktı yorumu nasıl ya? Yine ben mi bir şey atladım?

4. Üzerindeki kıyafetleri dibe batmaması için çıkarıyor fakat neden iç çamaşırları buna dahil, otel de herkesin gördüğü bir yerde bulunursa çıplak görülecek bir alan da iç çamaşırlarını neden çıkarıyor iç çamaşırının yapacağı ağırlık ne kadar olabilir ki?

5. Hani Elisa'ya ait olmayan bir ayakkabı görülmüştü kamera kayıtlarında?







Etiketler:

Pazar, Şubat 21, 2021

SPACE SWEEPERS | UZAY TEMİZLİKÇİLERİ

        Merhabalar!



Aslında dizinin başlarında tam olarak neler döndüğünü anlayamadım ahahah ne desem yalan olur. 

Film 2092 yılını anlatmaktadır. Dünya'nın yok olmak üzere bitkilerin öldüğü canlanmadığı bir Dünya olarak anlatılmaktadır. Bu sebepten ötürü Marsta UTS adlı bir şirket ve topluluk kurulmuştur. Bu UTS şirketinin başkanı Sullivan'dır. Dünya'da yaşayan hala insanlar var tabii. Bununla beraber uzayda yaşayan hurda temizleyicisi insanlar vardır, uzay temizlikçileri olarak geçiyor. 

Uzay temizlikçileri olan Tiger Amca, Tae Hoo, Kaptan Jang ve Robot Abla fakir insanlardır. Hepsinin bir şekilde paraya ihtiyaçları vardır. Bir gün uzay araçlarını tamir ederlerken araçta bir kız çocuğu bulurlar. Bu kız çocuğunu polise veya sahibine geri vermek için uğraş gösterirken haberlerde bu küçük kız çocuğunun aslında bir robot ve her an patlayacak bir canavar olduğunu görürler. Bundan sonraki dakikalar o kadar komikti ailecek yerlerde yattık hahahah. Küçük kız çocuğu Dorothy'in patlayacak tehlikeli bir robot olduklarını öğrendikten sonra grubun kızdan o an kaçmaları çok komiktiiiiii. 

Film birçok ülkenin oyuncularını ve dilini içerisinde barındırıyor, bana göre çok başarılıydı. Özellikle efektler benim gözüme çok başarılı geldi. 

Bu grup UTS vatandaşı değil, gruplar UTS vatandaşı olanlar ve olmayanlar olarak ikiye ayrılıyor. 

Dorothy, kara tilkiler tarafından aranmaktadır, bunu duyan grup yüklü para karşılığında kızı teslim etmek için anlaşma yaparlar. 

2 milyona anlaşıp Dorothy'i verecekleri sırada UTS'nin işin içine girip silahlı saldırı yaptığını görüyoruz ve küçük kız grubun tekrar elinde kalıyor.  



Dorothy, grup içerisinde çok sevilen bir kız çocuğu oluveriyor. Öyleki grupta herkesin resmini çiziyor ve onlara hediye ediyor. Uzay aracının içerisinde bulunan bitkiyi gücü ile yeşertiyor ve domates büyümesine sebep oluyor. Bu domatesleri Tae Hoo ile satarak 23 dolar para kazanıyorlar. 



Bu esnada Robot Abla, Tae Hoo'nun yaşantısını Dorothy'e anlatıyor. 

Tae Hoo, çok küçük yaşta henüz 17 yaşındayken asker oluyor, UTS'nin çok başarılı bir askeri olur. Bir gün bir çatışmada Suni adlı bir bebeğe denk gelir. Kurallara göre onu Dünya'ya geri göndermesi gerekir fakat Suni'ye olan bağımlılığı öyle bir artar ki bunu yapamaz. Suni artık onun kızıdır. Suni'nin bir gün duymadığını fark ederek götürdüğü doktor yüksek sese maruz kaldığı için hasar aldığını söyler. Babası Tae Hoo savaşta olduğu için kendini suçlar. Suni ve Tae Hoo'nun baba kız ilişkisi çok tatlı yansıtılmıştı. 

Tae Hoo, Suni'yi Dünyaya geri göndermediği için askerlikten alınıyor ve fakir bir hayata dönüyor. Bu zaman içerisinde Suni kayboluyor uzay boşluğunda sanırım bu konuyu nerede kaybolduğunu anlayamadım Suni'yi hemen bulması gerekiyor eğer bulamazsa belli bir zaman içerisinde yörünge içerisinde tamamen kaybolarak bir daha bulunması imkansız hale gelecek. Suni'nin bulunması için UTS yüksek bir miktar para ister ve Tae Hoo'nun bu parayı zaman dolmadan önce bulması gerekir. 



Kaptan Jang, benim en çok sevdiğim karakter oldu. Akıllı çok zeki bir kadın olduğunu fark etmeden geçemedik zekasına hayraaaan kaldık! Eskiden UTS'de çok başarılı dersler almış fakat Sullivan'a karşı geldiği, öldürmeye çalıştığı hatta alnına silah dayayan tek insan olduğu için UTS'den atılır. 


Tiger Park, bir nevi Tiger Amca :) Dünyada uyuşturucu kaçaksıymış bu yüzden polisler tarafından aranmaktaymış, eğer Dünyaya tekrar dönerse idam ile cezalandırılırmış. 


Daha sonra Dorothy, bir çok insan tarafından kaçırıldıktan sonra grup tarafından yakalanıyor ve bu insanların kara tilkiler olduğunu öğreniyorlar. Kara Tilkiler'i sorguya aldıkları zaman öğreniyorlar ki Doktor Kang'ın kızı olan Dorothy aslında bir robot değil, küçük yaşta yürümekte problem yaşadığı için babası yani Doktor Kang vücuduna nanolar yerleştiriyor ve bu nano enjekte etmesinden sonra Dorothy bir mucize haline geliyor, çiçekleri yeşertmek, toprağı beslemek gibi bir çok güzelliği ortaya çıkıyor. Buradan da anlıyoruz ki UTS, Dünyayı yok etmek istiyor, Dorothy ise onun için bir tehdit. Kara tilkilerin güvenilir, UTS'nin ise tam bir canavar olduğunu öğreniyoruz. 


Robot Abla karakterine aşırı bayıldım ama aşırı, konuşması esprileri o kadar sevimli ve yersiz komik. 



Daha sonra tekrar bir anlaşma ile Dorothy'i babasına teslim etmek için anlaşıyorlar yine 2 milyon karşılığında. Dorothy'i babasına kavuşturdukları an çoook güzeldi. 

Fakat bu sırada UTS buluşma noktasını basıyor ve Doktor Kang'i ve tüm kara tilkileri öldürüyor. Sullivan, Tae Hoo'nun önüne Suni'yi kurtarması için 2 milyonu bırakarak karşılığında Dorothy'i alıyor. Bu benim için bir miktar üzücü bir olaydı parayı kabul ediyor ve Suni'yi bulmak için harekete geçiyor. Daha sonra bu fikrinden Suni'nin 'baba senin gibi iyi bir insan olmak istiyorum.' notu ile vazgeçiyor. 



Tiger Amca'dan hiç bahsetmediğimi fark ederek, onun o narin kalbinden Dorothy'i çok sevdiğinden nasıl bahsedebilirim acaba. Hatta öyle naif bir adam ki Dorothy'i kurtarmak için resmen bir intihar girişiminde bulunuyor neyseki temiz bir oh çekerek o dövüşten az sağlam olarak geri geliyor. Elinde bir kol ile hahaha. 



Bundan sonrası UTS'nin elinden Dorothy'i kurtarma planı! 

Uzay temizleyicilerinin hepsi bir olup UTS araçlarına saldırıyor bu sahnede çok fazla duygulandım, gözyaşım pıt pıt. 

Dorothy'i kurtarma planı çok dahiceydi başka bir aracın içerisine saklamak çok güzel bir plan değil miydi? 



Pekii Dorothy'in nonolar ile uzaydaki ablaları ve amcalarını kurtarması. Ah benim üzümlü kekim. 



Sonunda yine bir Kore Finali ile karşı karşıya kaldım, bitmesine 10 dakika kalsa dahi hala Suni'nin bulunmasını bekledim fakat Suni yörünge de bulunmamak üzere kayboluyor. Böyle bir final böyle güzel bir diziye yakışmadı. Ben beğenmedim finali HAYIR! 











Etiketler: ,

SIGHTLESS | BEN BENSEM BEN KİMİM

MERHABALAR!



 SIGHTLESS


Riverdale'in psikopat güzellik kraliçesi Madelaine karşılıyor bizi. Nerede oynarsa oynasın o benim için Cheryl :) 


Dizi ilk önce Ellen'ın intihar sahnesi ile başlıyor ve 1 ay önceye gidiyor. 


Başrol kızımız Ellen, çok ünlü bir kemanist. Sokakta bir saldırı sonucunda gözlerini tedavi edilemeyecek bir şekilde kaybediyor, görme yetisini diyelim daha doğrusu. Uykusundan uyanarak sürekli olarak kaza anını kabuslar olarak görmeye başlıyor. 



Dedektif işi soruşturmaya başladığı zaman Ellen'ın arabasından büyük para eden kemanının ve telefonunun kaybolduğunu öğreniyoruz. Şüpheli olarak eski eşi veya takıntılı hayranları görülüyor. 


Ellen karakterini canlandıran Madelaine, görme yetisini kaybetmiş bir insanın rolünü çok iyi canlandırdığını düşünüyorum. 



Japonya'da bulunan kardeşi ile iletişime geçiyor ve kardeşi kendisini herkesten uzakta tutacak bir ev tuttuğunu ve başına bir bakıcı bırakacağını söylüyor ve öyle de oluyor. Benim için bakıcı ve evine geçiş sahnesi biraz garipti. Aniden Ellen kendini bir evin içinde bakıcısını ise karşısında buldu. 




Bakıcı filme girdiği zaman hakkında düşündüğüm tek şey, sen iyi birisi misin? oldu. Bakıcının hediye ettiği kuş ile verdikleri mesaj çok hoşuma gitti. Kafeste bulunan yeşil kuş Ellen'ın hangi renk bu demesi üzerine maviye dönüşü yada tam tersi? Film öyle çok aklımı karıştırdı ki bu bile yanında çok küçük bir detay olarak kalır. Burada anladımki zihninde neyi nasıl hayal edersen o şey birden ona dönüşüyor. Görme yetisini kaybetmiş bir insan için çok daha net anlaşılabilir bir durum ama insanların duyguları içinde bu böyle değil midir? 



Bakıcı ile sohbet ederken aile yaşantısını bir şekilde öğreniyoruz, film o kadar az kişi ile geçiyor ki, bakıcıya anlatılanlardan öğreniyoruz. Eski eşi dolandırıcılıktan 15 yıl hapis cezasına çarptırılıyor hemde dolandırdığı kişi Ellen'ın en yakın arkadaşı. 


Dizinin ilk yarım saatini çekim açısından beğenmedim, çok yavaş ve durgun bir çekim vardı bu benim kendi düşüncem tabii. 


Ellen, havalandırmadan duyduğu ses ile yan komşularına kafayı takıyor, bir gariplik olduğunu hissediyor. Yan komşunun kocası tarafından şiddet gördüğünü düşünüyor. Yan komşusunu bir not ile eve çağırıyor eve gelen kadın ile olan sohbetinde sezdiğim çok fazla tuhaflık vardı bunu filmin sonunda anladım ancak, fakat ne olduğunu anlayana kadar beyin gücüm azaldı düşünmekten hahahah. 


Yan dairede yaşayan kadının yüzünde yara izi yokken Ellen'ın dokunduğu an ortaya çıkan ve kaybolmayan yara izi. Bu gibi detaylar benim çok fazla hoşuma gitti. Ellen fark ettiği zaman ortaya çıkan detaylar çok hoş ve düşünceli. 



Ellen'ın görme yetisini kaybettikten sonra hayatında ses yetisini çok fazla kullanmaya başlıyor. Filmin ilk zamanlarında bu gibi detayların saçma olduğunu düşünsem dahi filmin sonunda her şey belli bir taşa oturuyor. Her saat 11.00 da 2 gün ara ile çalan siren sesi çok fazla dikkatini çekiyor ve bakıcısına orada ne olduğunu soruyor. Bakıcısı ise işe giden bir adam olduğunu söylüyor. 


Daha sonra gelişen bir takım olaylar var, evine kendine zarar veren o adamın gelip tekrar zarar vermeye çalışması, yan dairedeki kadının şiddet gösteren eşinin gelip Ellen'ı tehdit etmesi vs. 

 

Bu sefer evinde saldırı girişiminde bulunan adamı dedektife ve bakıcısına söylüyor. Bakıcı ve dedektif bunun intihar girişimi olduğundan şüpheleniyor. Bu arada Ellen ile dedektifin bir konuşması var beni etkileyen ve filme yön veren diyalog hemen şuraya bırakıyorum. 


D: Algı her zaman gerçeklik olmaz. 

E: Algı, benim tek gerçeğim


Ellen'ın intihar etme sahnesi ile başladığı o 1 ay sonrasına geçiyoruz. Ellen, intihar etmeye karar veriyor ve eski eşine, en yakın arkadaşına ve bakıcısına bir mektup bırakıp kendini pencereden aşağıya bırakıyor. Sevgili film severlerim film tam olarak burada başlıyor ve güzel bir aksiyon bizi bekliyor. Aksiyonu beğendim, geçişleri, hissettiği şeylerin kamera açısıyla değişmesini çok fazla beğendim. 


Ellen'ın mektupta yazdığı bir cümle çok hoşuma gitti onu tam olarak değil not edebildiğim kadarıyla söylemem gerekirse; 

"Kendi kafamın içerisinde penceresiz bir ev var" 


Buradan sonrası ağır SPOILER içermektedir.

İntihar ile tüm gerçekler ortaya çıkıyor. En başında şüphelendiğin ama kanımın fazlasıyla ısındığı bakıcımızın aslında çok akıllı bir psikopat olduğunu öğreniyoruz. Takıntılı bir hayran diyebiliriz kendine, kurduğu tezgah çok iyi ve çok başarılıydı. 

Anlıyoruz Ki küçük yaşta yaşanan travmalar öyle yada böyle bir şekilde insanın bünyesine işliyor ve karşımıza hatalar olarak geri dönüyor. Bakıcının babası bakıcıyı küçük yaşta 3.5 yıl boyunca bir kilerde hapis ediyor ve bakıcı burada hayal dünyası ile yaşamaya başlıyor. 


Genel olarak filmi çok fazla beğendim özellikle son sahnesinde bakıcının kız kardeşinin gidiş yolunu açması beni çok mutlu etti. Tabii bakıcının kız kardeşi hemen yan dairede bulunan kadın oluyor hani şu eşinden şiddet gören. Evet! Aslında o kadın bakıcının kız kardeşi ve şiddet uygulayan bakıcının ta kendisi.


Sağlıcakla kalın lütfen! 





Etiketler: